İstanbul Marmara Bölgesi

Antik İstanbul Hipodromu (Tarihi, Özellikleri, Kalıntıları)

spina duvarı, Hipodrom spina duvarı, Antik hipodrom spina

İstanbul tarihinin, ilk yerleşimlerin gerçekleştiği M.Ö. 7. yüzyılda başladığı kabul edilmektedir. Bu kadar eski bir tarihe sahip olmasının yanında Marmaray kazılarında ortaya çıkan kalıntılar, İstanbul’un tarihini daha da eskilere götürmüştür. Bugün birçok tarihi yapıya sahiplik yapan İstanbul’un bir o kadar tarihi kalıntıların da yerin altında olduğu tahmin edilmektedir. Yapılan her çalışma ve araştırma şehrin altında yeni bir tarihin ortaya çıkmasını sağlıyor. Sizlere bugün büyük kısmı yıkılmış vaziyette yer altında gömülü olan ancak bir kısmını görebildiğimiz “Antik İstanbul Hipodromu” ya da bir diğer ismiyle “Konstantin Hipodromu” hakkında bilgi vereceğiz.

Antik İstanbul Hipodromu (Sultanahmet Hipodromu)

Bugün Sultanahmet Meydanı olarak bilinen alan Bizans döneminde Hipodrom olarak biliniyordu. Burada daha çok at yarışlarının yapılmasından dolayı Osmanlı döneminde bu alan “At Meydanı” olarak isimlendirilir. İstanbul’un merkezinde yer alan bölgeye imparatorluklar; Ayasofya, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı gibi en görkemli yapılarını inşa etmişlerdir. Bu görkemli eserlerden biri de çoğu kişinin bugün bilmediği tarihi İstanbul Hipodromu’dur. Sultanahmet Meydanı’nı çoğunluğu yabancılardan oluşmak üzere gün içinde binlerce kişi ziyaret etmektedir. Ancak ziyaretçilerin birçoğu adımladıkları taşların altında binlerce yıllık tarihin farkında değil. Bu nedenle bugünkü yazımızda bu tarihi hipodrom hakkında bilgi verip gezi notlarımızı paylaşmak istedik.

1. Hipodromun Yapılışı (Hipodromun Tarihi)

M.S. 203 yılında  -o dönem adı Byzantion olan- İstanbul’da bir hipodrom inşa edilir. Yaklaşık 100 yıl sonra yani 3. yüzyılın hemen başlarında İstanbul Roma’nın başkenti ilan edilir ve imparatorluğun yönetim kadrosu ve hazineleri buraya getirilir. Tabii başkentin Roma İmparatorluğuna yakışacak güzellikte olması gerekir. Bu nedenle 1. Konstantin bizzat kendisinin takip ettiği hızlı bir imar çalışması başlatır. Bu imar çalışmalarından biri de hipodrom üzerine yapılır. Yapılacak yeni hipodromun en az Roma’da yer alan hipodrom kadar görkemli olması amaçlanır. Çalışmalar bitince ortaya 100.000 kişilik devasa bir hipodrom çıkar.


2. Hipodromun Özellikleri

Hipodrom, görüntüsü itibariyle bir at nalı biçiminde inşa edilmiştir. 117 metre genişliğinde olan hipodromun uzunluğu ise tam 480 metreydi. Bu devasa boyutu somut hale getirmek için yaklaşık 6 futbol sahasını yan yana getirmemiz gerekir. Hipodromun kapasitesi ise neredeyse 100.000’e yakın bir civardaydı. Spina olarak adlandırılan ve alanın ortasında yer alan duvar imparatorluğun birçok bölgesinden getirilen anıtlarla süslenir. Bu anıtlarla birlikte imparatorluğun gücü de sergilenmiş oluyordu. Uzunlamasına ele aldığımızda hipodromun bir ucu aynı zamanda ana noktası olan sfendondur. Hipodromun diğer ucunda bulunan yapının üstünde ise İstanbul’dan yağmalanan dört bronz at heykeli yer almaktaydı. Yağmalanan atlar bugün Venedik’te sergilenmektedir.


3. Sfendon

Hipodrom sfendon, İstanbul Sfendon, Sultanahmet sfendon, Sfendon nerede

Hipodromun ana noktası kral locasının da bulunduğu sfendondur. Muhtemelen alanda yapılan gösteride görev alanların da bulunduğu odalar sfendondaydı. Hipodromdan günümüze kadar gelmeyi başaran tek yapı da burasıdır. Bugün ana hatlarıyla hala sağlam bir şekilde durmaktadır. Üstünde birkaç tarihi okul binası bulunmaktadır. Hipodrom zemini günümüze kadar yükseldiği için ön taraftan sfendonu farketmeniz imkansız. Ancak kimsenin pek dikkat etmediği ve bilmediği bir şey var ki arka tarafına doğru gittiğinizde yaklaşık 20 metrelik bu oval duvarları net bir şekilde gözlemleyebiliyorsunuz. Hipodromu en iyi anlayabildiğimiz ve gözümüzün önünde canlandırabildiğimiz yer burasıdır.

Duvardaki kapılar ve pencereler sonradan örülerek kapatılmış. Yaklaşık iki bin yıllık bu hipodrom yapısı üstünde binalar olmasına rağmen sağlam bir şekilde durmaktadır.  Yapının iç bölümleri de günümüze kadar yıkılmadan gelmiştir. Muhtemelen o dönem koridorlarını ve odalarını bugün yer altı dehlizleri şeklinde görebilmek mümkün. Tabii bu koridorlar ve odalar bugün suyla dolu olduğundan sonunun nereye gittiğini göremiyorsunuz. (Yapının iç bölümlerine girmek yasaktır. Yapıyı ancak dışarıdan bir sur gibi gözlemleyebiliyoruz. Yapının içindeki bölümleri ben izlediğim bir belgeselde görmüştüm ki araştırmacı özel izinle içeri girmişti.)


4. Hipodromda Düzenlenen At Yarışları

Romalılarda hipodrom geleneği oldukça yaygındı. Çünkü buralarda düzenlenen törenlere imparator da katılırdı. Böylelikle imparator ve halkın bütünleşmesi sağlanmış olurdu. Aynı zamanda devletin siyasi gücünü gösterdiği propaganda alanları olarak da kullanılırdı.

İstanbul Hipodromu başta at yarışları olmak üzere birçok etkinliğe ve törene ev sahipliği yapıyordu. İlk zamanlarında gladyatörlerin de bu gösterilerilere katıldığı söylenmekte. Ancak daha sonraki yıllarda işlevini kaybedene kadar hipodromda at yarışları düzenlenirdi ki bu da bir Roma geleneğiydi. Burada da her gün arabalı at yarışları yapılır ve çeşitli eğlenceler düzenlenirdi. 


5. Nika Ayaklanması

532 yılında yine sıradan bir at yarışı için onbinlerce halk hipodromda toplanır. Ancak halkın yöneticilere karşı uzun süredir var olan bir memnuniyetsizliği söz konusudur. O gün yapılan at yarışı sonrasında tribünler boşalmaz ve sloganlar atılmaya başlanır. Bu gösteriler gece yarısı da devam eder birçok noktada yağmalamalar meydana gelir. İsyan günlerce sürer ve katılım sayısında artışlar olur. Halk Kral Justinyanus’un yerine başka bir kral seçmek için hareket eder. İmparatorluğun elinden gideceğini anlayan Justinyanus isyanın kanlı bir şekilde bastırılmasını emreder. Hipodromda bekleyen onbinlerce halkın çevresi bir anda askerlerle sarılır. Askerler halkın arasına hücum ederek gece yarısına kadar katliam yapar. Hipodromun tüm tribünlerinin ve zemininin kanlarla boyandığı söylenir. O gün hipodromda yaklaşık 30 bin insan katledilir ve ibret olsun diye cesetlerinin hipodrom zeminine gömüldüğü rivayet edilir. İşte hipodromun böyle ürkütücü bir geçmişi de vardır.


6. Spina Duvarıspina duvarı, Hipodrom spina duvarı, Antik hipodrom spina

 

Hipodromu tam ortadan enlemesine ikiye bölen duvar spina olarak adlandırılır. Bu spina zeminden birkaç metre yüksekti. Böylelikle hipodromun diğer tribündeki seyircilerin yarışı seyretmeleri engelleniyor ve atların kendi taraflarına gelişine kadar seyircinin heyecanlandırılması amaçlanıyordu. Aynı zamanda imparatorluğun değişik bölgelerinden getirilen anıtlar bu spinanın üzerine dikilmişti. Böylelikle imparatorluğun gücü hissettiriliyordu. Bu anıtlardan günümüze kadar gelmeyi başaranları şunlardır: Obelisk, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş

(Spina duvarı günümüze gelene kadar yaklaşık 5-10 metre kadar yerin altında kalmıştır. Hipodromu tam ortadan ikiye bölen spinanın gözümüzde canlanması için muhtemel konumunu işaretledim.)


7. Obelisk (Dikilitaş)

Bu dikilitaş M.Ö. 1450 yılında Mısır Firavunu III. Thutmosis tarafından yaptırılmıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde Romalılar bu anıtı yerinden söktürüp İstanbul’a getirtmişlerdir. M.S. 390 yılında anıtın bugünkü yerine yaklaşık bir aylık çalışma sonrasında dikildiği söylenmektedir.

Sultanahmet Obeliks, Obeliks Dikilitaş

Bu devasa anıtın Mısır’dan İstanbul’a kadar getirilmesi gerçekten zor olmuştur. Bunun için özel bir gemi inşa edilmiş ve taşınamadığı için anıtın yaklaşık 6 metrelik kısmı kesilmiştir.

Obeliks Mermer Kaide, Obeliks kabartmaları, Dikilitaş kabartmaları

Anıtın toplam yüksekliği 19,59 metredir. Anıtın dört tarafında da Mısır ve firavun hakkında kabartmalar mevcut. Anıtın üstünde durduğu mermer kaidede ise Bizans İmparatoru I. Teodosius ve yarışları izleyen halkın kabartmaları mevcuttur. Bu mermer kaide uzun bir süre toprak altında kalmış ve 1856 yılında yapılan çalışmalarla gün yüzüne çıkarılmıştır.


8. Yılanlı Sütun

Yılanlı Sütun, Sultanahmet Yılanlı Sütun, Sultanahmet yılan heykeli

Yunanların Perslere karşı kazandıkları zaferden sonra Delphi tapınağına yapılmış bir anıttır. Sütunda birbirine dolanmış üç başlı bir yılan figürü yer almaktadır. 324 yılında 1.Konstantin tarafından İstanbul’a getirtilmiş ve bugünkü yerine dikilmiştir. Ancak sütundaki üç yılan başı daha sonraki yıllarda sökülmüştür.


9. Örme Dikilitaş

Örme Dikilitaş, Örme Dikilitaş Sultanahmet, Örme Dikilitaş Hipodrom

Bugün ayakta kalmayı başarmış bir diğer anıt ise 32 metrelik boyuyla “Örme Dikilitaş”tır. Kimin tarafından tam olarak ne zaman yapıldığı belli değildir. Ancak 10. yüzyılda onarımdan geçmiş altında bulunan mermer kaideye bazı tasvirler eklenmiştir. Bu mermer kaide de uzun yıllar toprak altında kalmış ve 1856 yılında yapılan çalışmayla ortaya çıkarılmıştır.


Bir zamanlar görkemli törenlerin ve yarışların yapıldığı hipodrom, Nika katliamı sonrasında eski günlerinden uzaklaşır. Ancak buna rağmen 1200’lü yılların başına kadar bu yarışlar kısmen yapılmaya devam edilir. Ancak şehir 1204 yılında Haçlılar tarafından işgale uğramıştır. Latin istilası olarak adlandırılan olaylarda şehirde halkın büyük bir kısmı katledilmiş ve Latinler şehirdeki birçok değerli eşyayı yağmalayıp İtalya’ya götürmüş ve birçok yapıyı tahrip etmiştir. (Venedik San Marco kilisesinde sergilenen meşhur bronz “Quadriga Atları” bu istila sırasında İstanbul’dan kaçırılmıştır.)

Bu yağmalamadan hipodrom da büyük bir zarar görmüştür. Hipodromun birçok kısmı yıkılmış ve spina duvarının üstündeki anıtlarda yer alan değerli eşyalar sökülmüştür. Bu istiladan sonra ise şehir -İstanbul’un fethine kadar- kendini toparlayamamış ve eski görkemli günlerinden uzaklaşmıştır.

İstanbul’da Gezilecek Yerler ⇐

Yorum yap